Başkan Geylan, “Rektörlerin makamlara getirilmesinde artık seçim usulü yok. Bazı yapıların desteği ve lojistiğiyle süreç yürütülüyor” dedi.
Üniversitelerin sorunları hakkında da konuşan Genel Başkan Talip Geylan, rektörlerin makamlara getirilmesinde artık seçim usulü olmadığını belirterek atamalarını eleştirdi. Şu anda üniversitelerde rektörlerin seçimle değil, atama usulü ile iş başına getirildiğini kaydeden Geylan, “Eskiden üstünkörü de olsa bir seçim vardı. Hatta o dönem sendika olarak bu seçim usulünü sendika olarak eleştirirdik. Çünkü rektörlük seçimlerinde sadece akademisyenler oy kullanır, sandıkta en çok oyu alan ilk altı adayın ismi YÖK’e gönderilir, ardından YÖK altı aday arasından üç tanesini Cumhurbaşkanı’na gönderirdi. Cumhurbaşkanı bu adaylardan birini rektör olarak atardı. Dolayısıyla bu yöntemin demokratik olmadığını, bütün üniversite çalışanlarının, hatta öğrenci temsilcilerinin iradesinin sandığa yansıdığı ve birinci çıkan ismin rektör olarak atandığı bir seçim usulü istiyorduk. Ama böyle bir seçim usulünü boşuna eleştirmişiz çünkü bunu da kaybettik. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olduk. Rektörlerin makamlara getirilmesinde artık seçim usulü yok. Bazı yapıların desteği ve lojistiğiyle süreç yürütülüyor. Bir kısım rektörler atandıktan sonra hangi lobinin lojistiği ile iş başına gelmiş ise adeta onların emir erliğini yapıyor. Atanan bir kısım rektörler; genel sekreter, daire başkanı hatta şube müdürlerini dahi dışarıdan getiriyor. Bu şekilde üniversite yönetilir mi? Dışarıdan yönetici transferi usulü o üniversitenin emektarı olan çalışanlarına hakarettir. Üniversitelerin kurum kültürü vardır, hafızası vardır. Dışarıdan getirilen insanlarla bu hafıza silinmekte, kurum kültürü yok edilmektedir. Bu noktada talebimiz; demokratik usul ile seçim yapılmasıdır” diye konuştu.
Kontenjan sınırı olmaksızın akademik yeterliliği sağlamış her akademisyene hak ettiği kadronun tahsis edilmelidir.
Akademik kadrolarda da sorunlar olduğuna dikkat çeken Geylan, “Bilindiği gibi artık akademik yeterlilik sağlamış olmanın bir anlamı yok. Mesela doçentlik, profesörlük kadrosunu hak ettiniz ama bu, yeterli olmuyor. Peki ne lazım? Rektöre ya da çevresine yakın olmanız lazım ki, kadro size tahsis edilsin. Bu anlayışa da karşı çıkıyoruz” dedi. Bir diğer önemli hususun ise, kontenjan sınırı olmaksızın akademik yeterliliği sağlamış her akademisyene hak ettiği kadronun tahsis edilmesi olduğunu söyleyen Geylan, “50/d statüsünde çalışan genç akademisyenler adeta doktora bitmesin diye dua ediyor. Çünkü doktoraları bittiği an yarınları da bitecek. İş güvenceleri yok. Akademik hayatlarının başında gelecek kaygısı yaşıyorlar. Bu genç akademisyenlerimizi gelecek kaygısından kurtarmamız gerekir. 50/d statüsünde çalışan akademisyenler 33/a kadrosuna geçirilmeli ve iş güvenceleri sağlanmalıdır” diye konuştu. Üniversite idari personelinin sorunları da dikkat çeken Geylan, şunları kaydetti: “İdari personelin tayin hakları bulunmamaktadır.
13/b-4 ihtiyaç olabilir ama buradaki keyfilik sona erdirilmelidir. 13/b-4 şu anda Demokles’in kılıcı gibi yöneticin keyfini tatmin edeceği, çalışanların üzerinde bir mobbing aracı haline gelmiştir. Bilindiği gibi YÖK Merkezi Görevde Yükselme sınavı yaptı. Türk Eğitim-Sen olarak bu uygulamayı destekledik. Daha sonra yapılan mülakatlarda bazı haksızlıklar söz konusu oldu. Ama birçok üniversite ya yazılı sınav puanına göre sözlü sınavı puanı verdi ya da herkese 100 puan vererek mülakatı dolaylı olarak işlevsiz hale getirdi. Türk Eğitim-Sen olarak bu uygulamanın devam etmesini istiyoruz. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki; Yükseköğretim Kuruluna yazmış olduğumuz yazıda, üniversite personeline yönelik yapılacak olan görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarına ilişkin üniversitelerin sınavlar ile ilgili keyfi uygulamalarının engellenmesi, görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavının açılmasının takvime bağlanması, görevde yükselme ve unvan değişikliği merkezi yazılı sınavının 2022 yılı içinde ivedilikle yapılması hususunda talepte bulunduk.”
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)