OECD: Kuraklık 50 yılda iki kat arttı
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), 1900-2020 yılları arasında dünya genelinde kuraklıktan etkilenen bölgelerin sayısının iki katına çıktığını bildirdi.
OECD’nin hazırladığı kuraklık raporuna göre, 1900 yılında kuraklık, kara alanlarının onda birinden bir miktar fazlasında görülürken, bu oran hâlihazırda kara alanlarının beşte birinden fazlasına ulaşmış durumda.
Rapora göre, kuraklığın etkilediği küresel kara alanı 1900 yılından bu yana iki katına çıktı ve gezegenin yüzde 40’ı artık daha sık ve şiddetli kuraklık olayları yaşıyor.
Kayıtlara geçen en şiddetli kuraklıkların çoğu, Avrupa’nın 2022 kuraklığı ve Kuzey Amerika’da devam eden kuraklık dahil, son yıllarda meydana geldi.
İklim değişikliği, artan sıcaklıkların yağış düzenlerini değiştirip buharlaşmayı hızlandırarak tatlı su kaynaklarını azaltması, kuraklığın artmasının temel nedenleri olarak ortaya çıkıyor.
4°C’lik bir ısınma ile kuraklıklar, sanayi öncesi döneme kıyasla yedi kat daha sık ve şiddetli hale gelebilir.
OECD, Sahra Çölü, Gobi Çölü, Arap Yarımadası ve kutup bölgelerinin dahil edilmediği araştırmada, 2000 ila 2020 yılları arasında dünyadaki kara alanının yüzde 40’ında 1950 ila 2000 yıllarına göre daha sık ve daha şiddetli kuraklık dönemleri oluştuğunu ortaya koyuyor. En büyük neden iklim değişikliği
OECD raporunda, kuraklığın nedenlerine ilişkin bilgilere de yer verilirken, en önemli neden olarak iklim değişikliği gösterildi.
Raporda, “Yükselen sıcaklıklar buharlaşmayı artırıyor, yağış düzenini bozuyor ve kar örtüsü ile buzulların rezervlerini azaltıyor” dendi ve tarımdaki zararlı uygulamaların, ormansızlaşma ve arazi yüzeylerinin kaplanmasının da kuraklığı artıran faktörler arasında bulunduğuna işaret edildi.
Raporda ayrıca, aşırı kuraklığın ekosistemlerin dengesini bozduğu ve biyolojik çeşitliliği tehdit ettiğine dikkat çekilirken, bu durumun tarımı, su yollarında veya enerji üretiminde soğutma için su eksikliğinin de ekonomiyi olumsuz etkilediği ifade edildi. Ölümlerin yüzde 34’ü
Kuraklıklar, aynı zamanda, afetlerle ilgili ölümlerin yüzde 34’üne sebep oluyor ve yoksulluğu, eşitsizliği ve yerinden edilmeyi daha da kötüleştiriyor.
Kuraklık, toprağı bozarak, çölleşmeyi de hızlandırıyor ve biyolojik çeşitliliğin kaybına katkıda bulunuyor. 1980’den bu yana, küresel arazinin yüzde 37’si önemli ölçüde toprak nemi kaybına uğramışken, küresel olarak birçok nehirde su seviyelerinde düşüş meydana geldi.
Tarım, özellikle kurak yıllarda, mahsul veriminin yüzde 22’ye kadar düştüğü en savunmasız sektör. Kuraklıklar şiddetini artırdıkça, ekonomik zararı da artıyor. Günümüzde bir kuraklık döneminin maliyeti 2000 yılına göre en az iki kat daha yüksek ve maliyetlerin 2035 yılına kadar yüzde 35 ila yüzde 110 arasında artacağı tahmin ediliyor. Eşgüdümlü eylemler
Kuraklık riskleri yoğunlaştıkça, dayanıklılık oluşturmak ve iklim değişikliğine uyum sağlamak için etkili ve eşgüdümlü eylemler hayatî önem taşıyor.
Kuraklığa dayanıklılık için yatırılan her bir dolar, ekonomik olarak on dolarlık bir getiri sağlayabilir. Bu, doğru politikalar ve yatırımlarla hükümetlerin kuraklığın acil etkilerini azaltırken, aynı zamanda uzun vadeli getiriler de sağlayabileceği anlamına geliyor.
Su yönetimi, iklim değişikliğinin yarattığı artan risklere karşı planlama yapmalı ve bu risklere uyum sağlamalıdır.
Rapora göre, su kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde yenilenmesini sağlayacak biçimde su talebini yönetmek çok önemli.
Aynı zamanda, su temini ve depolama sistemlerinin dayanıklılığını güçlendirmek ve hayatî su kaynakları olarak hizmet eden ekosistemleri korumak, değişen iklim koşullarında kalıcı su güvenliğini sağlamanın anahtarıdır.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)