”Evin sahibi” 105 yıl önce geldi
Ankara, yıl 1919, Aralık ayının 27’si… “Evin sahibi” zorlu bir yolculuğun ardından kente gelir. Çok daha zorlu yolculuklar beklemektedir onu ve arkadaşlarını.
Ankara, yıl 1919… İki bölük kadar İngiliz askeri İstanbul’dan trenle Ankara’ya gelir. Birlik Cebeci Demirlibahçe civarında konuşlanır, kaleye kadar uzanırlar. Küçük çaplı bir işgaldir aslında bu yaşanan. İskoç kökenlilerin oluşturduğu birliğin başında bulunan Yüzbaşı Vitol, karargâhını istasyon bölgesinde kurar. Yüzbaşı Vitol, uzun yıllar İzmir’de ticaret yapan Vitali ailesine mensup bir askerdir.
Bu birliği bir grup Fransız asker izler. Faslı subaylar da vardır aralarında… Fransız askerler Ulus’ta, Şehir Bahçesi’ndeki barakalara yerleşirler. Ardından, İstanbul’daki karargâhtan bir subay gönderir Fransızlar: Yüzbaşı Buazo. Daha sonra Büyük Millet Meclisi’nin toplanacağı binanın (I. Meclis) Taşhan’a bakan cephesindeki bir odayı karargâh olarak belirler Buazo… Kurşunlu Cami yakınlarında bir de ev kiralar.
Ankara’da yaşananlar işgal hançerini Anadolu’nun bağrına saplama girişimidir. Ankaralıların içi kan ağlamaktadır, kentteki azınlıklar işgale uğrayan diğer yerlerde olduğu gibi bayram yapmaktadır.
Yaşananlardan iki örnek Enver Behnan Şapolyo’nun ”Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi” kitabında şöyle anlatılır:
”Birçok köylünün sarı öküzünü, sözleşip ‘bizim’ diye ellerinden aldılar, nice rençber bebesini dövdüler. Bir gün yerli Hıristiyanlar birleşerek bir köylünün eşeğini elinden alıyorlar, köylü meclisi umumiye şikayet ediyor, fakat Hıristiyanlar şahitlerle gelerek köylüyü haksız çıkarıyorlar, köylüyü de hapis ediyorlar.”
İşgalciler azınlıklardan destek almanın kendilerini kurtarmayacağının farkındadır, ancak Türklerle ilişkilerini geliştirmek isterler. Ancak yüz bulamazlar.
İngiliz Yüzbaşı Vitol, kentin ileri gelenlerini yemeğe davet eder bir gün. Yemekte, bunun bir de karşı daveti olması gerektiğini ima eder. ”Evin sahibi”
Türkler, nihayetinde onları davet etmek zorunda kalırlar. Yer Alagöz köyünde Türkoğlu Ali Ağa’nın evidir. Av yemeklerinden oluşan güzel bir sofra hazırlanır. Yemek sırasında Yüzbaşı Vitol, Ali Ağa arasında şu konuşma geçer:
Vitol: Biz, ta uzaklardan buraya kadar geldik, bizimle niçin görüşmekten çekiniyorsunuz?
Ali Ağa: Sizi davet eden biz değildik.
Vitol: Biz size misafir geldik, ev sahipleriyle görüşmek istiyoruz.
Ali Ağa: (Gülerek) Biraz sabrediniz. Pek yakında evin sahibiyle sizi tanıştırırız.
”Evin sahibi” 27 Aralık 1919’da ulaşacaktır Ankara’ya. Türkoğlu Ali Ağa’nın evi de, o davetsiz misafirleri geri gönderme sürecindeki Sakarya Savaşı’nda karargâh olacaktır kendisine. Kızılca gün
Mustafa Kemal’in Ankara’ya geleceği gün Seymen alayı kuruldu. Ulucanlardan kalkan Seymen alayı, Hacıbayram Camisi’nin önünde toplandı.
Seymen dizilmesi efelerce kutsal sayılıyordu. Alayın duası okunmadan ve kurban kesilmeden, Seymenler hareket etmezlerdi.
Mustafa Kemal’i karşılayan Seymenlerden Yağcıoğlu Fehmi Efe, geleneği şöyle anlatır:
”Seymen kızılca günlerde düzülür, her zaman olmaz. Düğünlerde milli elbise giyilir. Buna da Seymen derler ama bu Seymen alayı değildir. Seymen alayında dini merasim vardır ve muhakkak kurban kesilir. Kurban kesilmeden Seymen kalkmaz”
Enver Behnan Şapolyo, bu konuda, ”Oğuz Türk töresi olan Seymen Alayı yalnızca devletin ve milletin buhran yaşadığı ‘Kızılca Gün’ denilen zamanlarda tertip edilir ve tertiplenen bu Seymen Alayı’ndan sonra da devleti ve milleti yaşanan buhrandan kurtaracak bir lider seçilirdi. Selçuk Bey ve Osman Bey tahta çıkarken de Seymen Alayı tertip edilmiş ve devlete yeni lider seçimi gerçekleştirilmişti” diye yazar.
Seymen alayının kenarları sırmalı bir bayrağı vardır. Bu, caminin avlusuna dikilir, dua okunduktan ve kurban da kesildikten sonra alay harekete geçer. Alayın önünde davulcular ve zurnacılar vardır. Bu davulcular bildik davulcular değildir. Seymen davulcular. Bu davulcular birer Şamana benzemektedir.
Karşılama gönü, Ankara Seymenlerinin dev cüsseli olan Güveçli İbrahim Seymen bayrağını aldı. Üç grup Seymen teşkil edilmişti. Birinci bayrak Güveçli İbrahim’de, ikinci bayrak Türkmen Hacı Hüseyin’de, üçüncü bayrak Kayserili Hacı’da idi. Tam 700 yaya ve 3 bin atlı zeybek kıyafetinde Seymen dizilmiştir yola. Ankara’nın o tarihteki nüfusundan daha fazla bir kalabalık da yollara düşmüştür. ”Evin sahibi” Mustafa Kemal geliyor
Atatürk’ün silah arkadaşlarından, tarihçi Enver Behnan Şapolya Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelişini şöyle anlatır:
”Açık ve ılık bir hava. Öğleden sonra saat üçü on geçiyor. Bu dakika uzaklardan bir otomobilin korna sesi, bütün insanları yerinden oynattı. Kızıl yokuş toz dumana karıştı. İki otomobil… Alkış ve yaşa sesleri yeri ve göğü inletiyordu. Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hafızlar salat ve ezan okuyorlardı.
Büyük harpten kalma eski ve boyası dökülmüş, motoru âdeta işlememek için isyan ettiği hissini bırakan, takırtılı sesler çıkaran tekaüde çıkarılmış bir Bens otomobil yaklaştı. Otomobiller Gölbaşı’na gelince Yahya Galip Bey ile Ali Fuat Paşa’yı Mustafa Kemal otomobiline aldı. Mustafa Kemal’in şoförü Mehmet Efendi’dir. Kırşehir’in bozuk yollarında otomobillerin lastikleri patlamıştı. Lastiklerin patlak yerlerine şoför Mehmet, paçavralar tıkamıştı.
Mustafa Kemal’in sarı kalın kaşları, göğün enginliğini taşıyan mavi gözleri herkese ayrı ayrı iltifatlar saçıyor, halkı coşturuyordu. Otomobiller ilerledikçe, halk takip ediyor; bu akış, Osmanlı İmparatorluğunun yerine, yeni Türkiye’yi yaratmaya koşuyordu.
Kızıl yokuşun altında iki büyük sancak dikilmişti. Burada iki kurban kesildi. Buraya Haymana Seymenleri dizilmişti.
Otomobiller Genelkurmayın bulunduğu sahada bulunan ahşap bir evin önüne geldiği zaman, Seymenler tarafından burada alaca bir dana kurban edildi.
Mustafa Kemal Paşa burada istikbal heyeti ve devlet memurlarını bir arada görünce, otomobilinden indi. Herkesin ayrı ayrı ellerini sıktı. Biraz daha ileri gidince yedi yüz delikanlı, Zeybek kıyafetinde ve ellerine teke palalar olan Seymenleri dimdik ve canlı olarak görünce, bu zeybek alaylarına büsbütün hayrette kaldı. Bu muazzam ve tarihte misli az görülmüş tezahürata şaşa kaldı.
Bu koç yiğitleri, sert bir sesle:
-Merhaba efeler diye, yüksek sesle selamladı. Efeler hep bir ağızdan:
-Sağ ol, Paşa Hazretleri. . .
Mustafa Kemal:
-Arkadaşlar, buraya niçin geldiniz?
Efeler hep bir ağızdan:
-Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik!
Mustafa Kemal:
-Fikrinizde sabit misiniz?
Tekrar bağırdılar:
-Andolsun! . . .
Mustafa Kemal’in gözleri yaşararak:
-Var olun yiğitler! . . .
Halk da ”yaşa” sesleriyle her tarafı inletiyordu.”
Mustafa Kemal’in otomobili istasyona doğru ilerliyordu. Kalabalığa rastladığı zaman otomobilden iniyor, onları selamlıyor ve yeniden yeniden otomobile biniyordu Mustafa Kemal. Otomobil istasyona gelirken, bölgede karargahını kurmuş olan İngiliz Yüzbaşı Vitol, beyaz bir atın üstünde olanları izliyordu. Forbus adında bir İngiliz ajanı da durmadan fotoğraf çekiyordu.
”Evin sahibi” ile böyle tanıştı Yüzbaşı Vitol… Önce Vitol ve askerleri gittiler, geldikleri gibi… Sonra İzmir’e gelen yandaşları, İstanbul’dakiler ve onu diğerleri izledi. ”Evin sahipleri” hep evinde, Ankara’da kaldı.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)