Gündem

Avrupa Parlamentosu: Aşırı sağcı partilerin yükselişi

Avrupa Parlamentosu: Aşırı sağcı partilerin yükselişi

Avrupa Parlamentosu’nda (AP) son yıllarda aşırı sağcı partilerin güç kazanması, Avrupa siyasi manzarasında kendisini iyiden iyiye hissettiren bir trend haline geldi. 

Aşırı sağcı partilerin AP’deki sandalye sayısı her seçimde düzenli olarak artıyor. Popülist söylemleri ve göçmen karşıtı politikalarıyla bilinen bazı aşırı sağcı partiler, yakın zamanda seçimlerde yüzde 20’den fazla oy alarak, AP’de güçlü bir varlık kazandı. Bu durum, birçok Avrupa ülkesinde politikacıların, akademisyenlerin ve vatandaşların endişeye kapılmasına neden oluyor.

Aşırı sağcı partilerin yükselişi, içinde bulunduğumuz dönemde Avrupa Birliği’nin (AB) geleceği hakkında ciddi soruların belirmesine de zemin hazırlıyor. Bu partiler, AB’nin varoluşsal kriz yaşadığı bir zamanda, birliğin temel ilkelerine karşı duran vizyonlarını ısrarla ve ateşli bir şekilde savunmaya devam ediyorlar. Bu nedenle, özellikle Brexit’in ardından, AB’nin geleceğiyle ilgili soruların gündemi sert bir şekilde domine ettiğini görüyoruz ancak aşırı sağcı partilerin yükselişini salt göçmen akınına ya da kapitalizmin yaşadığı bunalımlara bağlamak doğru değil. Avrupa solunun içerisinde bulunduğu durgunluğun da bu yükselişe katkı sunduğunu vurgulamak gerekiyor. Avrupa solu, gelinen noktada aşırı sağın yükselişi karşısında mücadele etmek için ortak bir vizyon geliştirme konusunda başarısızlığa uğradı. Daha da kötüsü sol partilerin seçmenlerinin bir bölümü, değişen sosyoekonomik durumlar ve kültürel algılar nedeniyle popülist aşırı sağın alanına kaydı.  

AP’deki aşırı sağcı partilerin yükselişi, Avrupa’nın geleceği hakkında ciddi endişelere yol açarken, Avrupa solunun da ciddi bir yenilenmeye ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Ancak şunu unutmamak gerekiyor, AB üyeliği; Avrupalıların özgürlük, barış ve refahlarını korumak için oldukça önemli bir mesele. Bu nedenle, Haziran ayı başında yapılması planlanan Avrupa Parlamentosu seçimleri, AB’nin gelecekteki politikaları için önemli bir basamak olma niteliğini taşıyor. Bu seçimlerde, aşırı sağcıların göçmen karşıtı söylemlerine karşı güçlü bir duruş sergileyen ve AB’nin temel ilkelerine sadık kalan partilerin güçlenmesi, yaşlı kıtanın geleceği için umut verici olacaktır.   Rüşvet, casusluk suçlamaları ve Alman aşırı sağcılar

Öte yandan, isimleri özellikle son birkaç aydır Rusya ve Çin ile ilgili olarak rüşvet, casusluk suçlamalarıyla anılan Alman neofaşistlerinin partisi Almanya için Alternatif (AfD) oldukça sıkıntılı günler geçiyor. AfD, Almanya’da son yıllarda giderek yükselen bir siyasi güç haline geldi. 2017 genel seçimlerinde yüzde 12.6 oy alarak, Almanya’daki ana akım siyasi partiler arasında üçüncü sıraya yerleşti. Ocak ayında anketlerde yüzde 24’e kadar yükselen AfD, milletvekillerinin karıştığı rüşvet ve casusluk olayları nedeniyle adeta eriyor.  

AfD, özellikle göçmen krizi sonrası ırkçı eğilimlere teşvik eden bir parti olarak öne çıktı. AfD liderleri, sık sık Almanya’nın göçmen politikalarını eleştirip, Alman etnik ve kültürel kimliğinin korunmasının önemine vurgu yapıyorlar. Aslında göçmenlere karşı nefret yayıyorlar, insanları kutuplaştırıyorlar. Öyle bir hale gelindi ki Almanya, ırkçılığın patlaması nedeniye şu anda dışarıdan istenilen oranlarda kalifiye işçi getiremiyor. Birçok göçmen işçinin, özellikle neonazilerin güçlü olduğu doğu Almanya eyaletlerinde çalışmak istemedikleri için iş anlaşmalarını iptal ettikleri yönünde haberler çıkıyor medyada.  

Ancak, yayımlanan son anketlerde, AfD’nin oy oranının yüzde 16’ya kadar düştüğü görülüyor. Artan aşırı sağcı hareketler ve endişeye rağmen, Almanya’daki seçmenlerin çoğunluğu hâlâ ortak fikirleri savunan merkez partileri destekliyor. Almanya’nın merkez partilerinin daha güvenilir ve istikrarlı bir politika sunmaları halen AfD’ye karşı en etkili mücadele aracı oldukları anlaşılıyor. Bu aracın etkili kullanılması için merkez partilerin daha etkin, aktif çalışması ve sokakta yüz yüze etkileşimle politika üretmeleri gerekiyor. Çünkü aşırı sağın güçlenmesi ülkenin AB içindeki varlığının tartışmaya açılmasına neden olacaktır. Almanyasız bir AB’nin ise uzun süre ayakta kalması mümkün değildir. 





YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL