Donald Trump, ABD başkanlık seçimlerindeki zaferinden bu yana kışkırtıcı toprak taleplerini artırdı. İster Kanada, ister Grönland ya da Panama Kanalı olsun, seçilmiş Başkan dünyayı fethetme hayalleri kuruyor. Talepleri ne kadar ciddi?
Yeni Başkan Trump, Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun 6 Ocak Pazartesi günü istifa ettiğini açıklamasından kısa bir süre sonra Kanada’yı ABD’nin 51’inci eyaleti olmaya çağırdı.
Donald Trump, istifa etmeden önce Justin Trudeau ile dalga geçmiş ve sanki kuzey komşusu ABD’nin bir parçasıymış gibi Trudeau’dan Kanada’nın “valisi” olarak bahsetmişti.
Donald Trump, sosyal paylaşım ağı Truth Social’da, “Birlikte ne kadar büyük bir ulus oluruz” diyerek Kanadalılara seslenişini birden fazla ünlem işaretiyle noktaladı.
Trump, bu senaryoda Kanada’nın, 20 Ocak’ta Beyaz Saray’a döner dönmez uygulamakla tehdit ettiği gümrük vergilerine tabi olmayacağını belirtti.
Seçilmiş Başkan gözünü sadece Kanada’ya dikmiş değil ve Danimarka’dan Grönland’ı da “satın almak” istiyo
Oğlu Donald Trump Jr, dün Danimarka’ya bağlı bu özerk bölgeye “kişisel” bir ziyarette bulundu. Ziyaretin amacı belirtilmedi, ancak bu ziyaret Trump’ın ABD için “Grönland üzerinde kontrolün bir gereklilik” olduğunu söylemesinden bir ay sonra hayata geçti. Kanada ve Grönland! Hepsi bu mu?
Hayır, Donald Trump Panama Kanalına da ABD bayrağını çekmek istiyor! Panama tarafından talep edilen ve “gülünç ve adaletsiz” bulduğu geçiş ücretlerini artık ödemeye devam etmek istemediğini söyleyen Trump, bu vergilerin düşürülmemesi halinde “kanalın tamamen, derhal ve koşulsuz olarak ABD’nin bizim kontrolümüze geçmesini talep edeceğini” söyledi.
ABD, 1903-1999 yılları arasında kanal üzerinde egemenliğe sahipti, dönemin Devlet Başkanlarının adıyla anılan (1977 Torrijos-Carter Antlaşmaları) antlaşmalar uyarınca 1999 yılında Panama’ya iade edildi.
ABD’nin etki alanının genişletilmesini hedefleyen bu söylemler ilgili devletler tarafından reddedildi.
Danimarka Kralı, pazartesi günü, krallığın armasının Grönland’ı daha iyi gösterecek şekilde güncellenmesini emredecek kadar ileri gitti.
Her halükarda Donald Trump’ın bu topraklar üzerinde hak iddia edecek uluslararası bir meşruiyeti yok. Henüz Beyaz Saray’a resmen yerleşmediği için, örneğin Grönland’ı satın almak için müzakereleri başlatma yetkisi yok. Donald Trump’ın genişleme arzusu
Londra Queen Mary Üniversitesinde uluslararası ilişkiler uzmanı olan ve Donald Trump gibi popülist liderlerin siyasi iletişimi üzerine çalışan Corina Lacatus, “Bu, aslında kaslarınızı esnetmenin diplomatik eşdeğeridir, ancak bu iddiaların dikkate alınmayacağı anlamına gelmiyor” diyor.
Her şeyden önce, Donald Trump bu toprak taleplerini şapkasından çıkarmıyor ve özellikle Grönland’ı satın alma fikri 2019’da ilk döneminde zaten ortaya atılmıştı. Corina Lacatus, “Seçmenlerine aklında daha neler olduğunu gösteriyor” diye ekliyor.
Trump, bu kez alışveriş listesine Kanada ve Panama Kanalını da ekleyerek daha da ileri gidiyor.
Birmingham Üniversitesinde Amerikan siyaseti uzmanı olan René Lindstadt’a göre, “Amerikan başkanlık seçimlerindeki büyük zaferinin kendisini daha fazlasını yapmaya teşvik ettiğini düşünüyor ve bu da onun gözünde taleplerine daha fazla meşruiyet kazandırıyor!” “Daha az korkuyor…”
Bu uzmana göre, Donald Trump’ın böylesine abartılı iddialarda bulunmasına elverişli görünen uluslararası ortamdan bahsetmeye bile gerek yok.
René Lindstadt, “Özellikle Avrupa’da (İtalya’da Giorgia Meloni, Slovakya’da Robert Fico) onun dünya vizyonunu paylaşan daha fazla lider var” diyor. Trump böylece, daha “dost canlısı” liderlerle, bölgesel genişleme arzusu nedeniyle eleştirilmekten daha az korkuyor.
Corina Lacatus’a göre “Donald Trump, seçmenine yeni topraklar bulma sözü vererek, ilk döneminin sonunda uluslararası sahnede ivme kaybeden bir Amerikan gücü imajını da düzeltmeye çalışıyor!”
2016 ve 2020 yılları arasında Donald Trump’ın Amerikan diplomasisi, özellikle Paris iklim anlaşmasından çekilmesiyle belirginleşen, içe dönük bir diplomasiydi.
Lacatus, bu kez, Trump, “fetheden bir Amerika imajı yansıtmak istiyor” diye özetliyor.
Trump’ın açıklamaları, aynı zamanda, dış politikasının genel bir bildirimi olarak da görülmeli.
Corina Lacatus’a göre, “Amerikalı liderler, göreve gelmeden önce her zaman Amerikan diplomasisinin kendi dönemlerinde nasıl bir yön izleyeceğinin sinyallerini verirler. Örneğin Barack Obama ve Joe Biden ittifaklar kurmanın önemini vurgulamıştı. Donald Trump ise yalnızca ABD’nin çıkarlarını temel alan tek taraflı bir yaklaşım benimseme niyetinde olduğunu açıkça ortaya koyuyor.” Stratejik bölgeler
Donald Trump hedeflerini tesadüfen seçmedi. Londra Queen Mary Üniversitesinde ABD uzmanı olan Richard Johnson, “Tüm bu bölgeler seçilmiş Başkan’ın uluslararası politika açısından öncelikleriyle bağlantılı” diyor.
Grönland Washington için jeostratejik öneme sahip çünkü Kuzey Kutup Dairesinden önceki son Amerikan askerî üssü olan Pituffik uzay üssüne ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda, Kanada gibi doğal kaynaklar açısından zengin bir bölge.
René Lindstadt, her iki bölgenin de özellikle hidrokarbonlar (Kanada için kaya gazı, Grönland için petrol) açısından zengin olduğunu ve bunun da “ABD’nin enerji bağımsızlığını bir öncelik haline getiren” Donald Trump’ın gözünde önemli olduğunu belirtiyor.
BBC’ye göre, Panama Kanalı ise Amerikan ticareti için olduğu kadar Çin ticareti için de hayatî bir su geçidi. Bu bölgeyi kontrol etmek, Donald Trump’a Çin üzerinde ek ekonomik koz sağlayacaktır. Ciddi talepler mi?
Donald Trump, yeni bölgelerin ABD’ye bağlanmasını talep etmek anlamına gelse bile, taleplerinin sınırlarını zorlamaya hazır mı?
Richard Johnson’a göre, bu ifadeler, Donald Trump’ın her zaman kullandığı, kendisini tatmin edecek tavizler elde etmek için imkânsızı talep etme şeklindeki müzakere tekniğiyle uyumlu!
Bu durumda, Kanada’nın ABD’nin 51’inci eyaleti olmasını istemekten ya da Grönland’ı satın almayı teklif etmekten daha ileri gitmek zor olacaktır. Richard Johnson’a göre, “Donald Trump nasıl şov yapacağını biliyor ve bu tür bir taleple manşetlere çıkacağından ve herkesin dikkatini çekeceğinden emin. O zaman alt metni anlamak zorundasınız.”
Donald Trump’ın böylece, Kanada’dan daha iyi ticaret koşulları koparmaya, Panama’dan Çin’e kıyasla ayrıcalıklı muamele görmeye ve Danimarka’yı Grönland’daki ABD üssünün güvenliği için daha fazla harcama yapmaya zorlamaya çalıştığı düşünülüyor.
René Lindstadt, “Ancak fırsat doğarsa Donald Trump’ın bu bölgelerden birini fiilen ele geçirecek kadar ileri gitmeyeceğini düşünmek yanlış olur” diyor. Damga vurmak
Siyaset bilimci, ABD’nin yeni Başkanının “ABD tarihine damgasını vurmak için sadece bir dönemi daha olduğunu bildiğini ve her şeyin yanına kâr kalacağını düşünebileceğini” belirtiyor. Aurıca kendisine karşı açılan davaların çoğu başarısızlıkla sonuçlandı.
Lindstadt’a göre, Trump, Çin’in Tayvan üzerinde gittikçe daha fazla hak iddia ettiğini görüyor, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini izliyor ve “Neden ben değil?” diye düşünüyor olmalı.
Ona göre, bu nedenle ilgili ülkelerin “Trump’ın sözlerini hafife almaması ve bu iddialara mümkün olduğunca sert bir şekilde kapıyı kapatması hayati önem taşıyor. Aksi takdirde Donald Trump harekete geçme eğilimine girebilir!”
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)