Yunan sahil güvenliği tarafından geri itilme korkusu, birçok sığınmacıyı Yunan adalarına tekneyle ulaştıklarında yetkililer tarafından gözaltına alınmamak için bilinmeyen bölgelere kaçmaya zorluyor.
Middle East Eye’da yer alan habere göre, sivil aktörler, 2020’den bu yana sığınmacıların kaybolma ve hatta ölüm vakalarında bir artış olduğunu bildirdiler, ancak adalardaki sınırlı STK varlığı nedeniyle bu vakaların çoğu belgelenemiyor.
Haziran 2022’de Somalili Beşir Abdikerim Muhammed, yaklaşık 32 kişiden biri olarak Yunanistan’ın Sakız Adası’na tekneyle geldi.
Karaya çıkar çıkmaz, yetkililer tarafından tespit edilmekten korkan grup hızla dağıldı. Muhammed diğer 11 kişiyle birlikte dağlara kaçtı.
Muhammed, Middle East Eye’a bir tercüman aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Beş gün boyunca dağlık bölgede kaldıkların. Çok riskli olduğu bir noktaya ulaştıklarında gruptaki kadınların geri dönmeyi reddettiğini, aşağı inmektense hayatlarını riske atmayı tercih edeceklerini” söylediklerini anlatıyor.
Muhammed ve diğer üç erkek, günlerdir su içmedikleri için onlara su getirmek amacıyla geri dönmeye karar vermişler. Aşağı inerken polis tarafından durduruldular.
“Onlara dağda hala mahsur kalan insanlar olduğunu söyledik” diyor Muhammed kadınlara yiyecek ve içeceklerini kendisinin götürmek istediğinde ısrar etmiş. Ancak polis onlara bir kurtarma ekibi gönderecekleri konusunda güvence verdiler.
Muhammed bir kampa götürüldü. Daha sonra havasız bir konteynere aktarıldı, kolları kablolarla acı verici bir şekilde bağlandı, ardından bir bota bindirildi ve Yunanistan ile Türkiye arasındaki bir adaya bırakıldı.
Telefonu elinden alınmış ve bir can yeleğinden başka hiçbir şeyi kalmamış.
Muhammed daha sonra kadınlardan biri olan 24 yaşındaki Huda Huseyin Adan’ın cesedinin bulunduğunu öğrendi. Adli tıp raporunda kadının açlık ve susuzluğa bağlı yorgunluktan öldüğü belirtildi.
Muhammed, “Buna dayanamadım, benim için çok fazlaydı… [Yetkililer çok geç gitmiş olmalı. Sadece cesetleri toplamaya gittiler” diye konuşuyor. Kayıp iki kadın bulunamadı
Refugee Biriyani & Bananas yöneticisi Ruhi Loren Akhtar’a göre, kaybolan diğer iki kadın hala bulunamadı.
Akhtar, “Ombudsmanla temasa geçildi, farklı kurumlarla temasa geçildi… arama yapılması istendi ama bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Bu kadına ne olduğu konusunda [hiçbir] hesap verilebilirlik yoktu” diyor. Hesap verebilirlik boşluğu
Akhtar ve Madi Williamson, Yunanistan sınırındaki insanlardan gelen yardım çağrılarını gayriresmi bir yardım hattı olarak değerlendiren gönüllüler ağının bir parçası.
Williamson, 2020 yılında, STK’lar için vaka çalışması yapan bir hemşire olarak çalışırken, Türkiye sınırındaki kayıtsız insanlardan geri itme ifadeleri toplamaya başladı. O zamandan beri, zor durumdaki mülteciler için varsayılan irtibatlardan biri haline geldi.
Ancak Williamson’ın yardım etme imkânı sınırlı. Artan kriminalize edilme riski pek çok STK’yı ve sivil aktörü bölgeden uzaklaştırdı.
Williamson, “Kurtarma açısından yapılabilecek başka bir şey yok, hiçbir STK’nın müdahale etmesine izin verilmiyor. Yapabileceğimiz başka pek bir şey yok” diyor.
Habere göre, Yunan makamlarının bölgedeki STK faaliyetlerine yönelik baskısı adalarda bir hesap verebilirlik boşluğu yarattı ve pek çok kayıp belgelenemedi. Midilli’de 940 kayıp
Sınır Tanımayan Doktorlar’ın 25 Mayıs’ta yaptığı bir basın açıklamasında Midilli adasında 940 mültecinin kaybolduğunu tahmin etti.
Williamson’a göre bu rakamın çok daha yüksek olması muhtemel. Williamson, “İnsan sayısını, hatta sadece kaybolan insan sayısını bile hesaplarsanız… gerçekten hiçbir fikrimiz yok” diyor ve ekliyor:
“Tutuklanıp cezaevine götürülen ve kendilerine tercüman verilmeyen insanların hikayelerini duyduk. Onlara bir avukat verilmiyor. Onlara bir telefon verilmiyor. Bir adam akıl hastanesine götürüldüğünü ve bir yıl boyunca sakinleştirici verildiğini ve sonra tekrar sokaklara atıldığını söyledi.”
Ege Denizi’nde Yunanistan ve Türkiye arasındaki insan hareketlerini izleyen Aegean Boat Report’u yöneten Norveçli gönüllü Tommy Olsen’e göre kayıp vakalarındaki artış, geri itilme riskinin de artmasına yol açıyor.
Middle East Eye konuşan Olsen, “İnsanlar geldiklerinde benimle irtibata geçiyorlar… sahilden kaçıp ormanlık bir yere gitmişler. Temelde yetkililer tarafından bulunmaktan korkuyorlar çünkü konuştuğum kişilerin çoğu daha önce birçok kez [bunu] denemiş. Dövüldüler, soyuldular. Bazıları tecavüze uğramış. Elbette korkmak için her türlü nedenleri var” diyor. Bir çeşit gözdağı
2020 yılında Kos adasındaki bir savcı Olsen’i kaçakçılık iddialarıyla ilgili suçlarla itham etti. Bundan önce kurtarma çalışmalarını koordine etmek için yerel STK’larla işbirliği yapabiliyordu.
Olsen, “[STK’lar] bana lütfen artık bizi aramayın dediler. Verdiğiniz bilgilerle bir şey yapamayız çünkü Yunan makamları sizin bir suçlu olduğunuzu söylüyor” diye konuştu.
Williamson, Eylül 2020’de 30’dan fazla STK ve sivil aktör hakkında soruşturma başlatıldığının duyurulmasının ardından Mayıs 2021’de Sakız Adası’nda tutuklandı.
“Bu, o grupların çoğunu susturdu. Bazıları kapandı. Bazıları Yunanistan’ı terk etti ve başka yerlerde faaliyet göstermeye başladı,” diyor Williamson.
Williamson’ın tüm cihazları alındı ve yetkililer tarafından çıplak aramaya tabi tutuldu. Bu, halen devam etmekte olan uzun soluklu bir soruşturmanın başlangıcı oldu.
Williamson, “Bunun sadece bir gözdağı verme biçimi olduğunun çok farkındayız. Bunun hiçbir yasal dayanağı yok. Durmayacağız çünkü… insanların geri itilmesini engelleyemesek bile… en azından bunun ne sıklıkta ve nasıl gerçekleştiğinin farkında olabiliriz” diyor.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)